Anayasa Mahkemesi'ne Bireysel Başvuru

TÜRKİYE CUMHURİYETİ ANAYASA MAHKEMESİ

BİRİNCİ BÖLÜM

KARAR

Başvuru Numarası: 2014/767

Karar Tarihi: 18/6/2014

Başvuru Numarası : 2014/767

Karar Tarihi 18/6/2014

BİRİNCİ BÖLÜM

KARAR

Başvurucu : ...

Vekili : Av. Nurullah AKSARI

1. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvurucu, 12/12/2003 tarihinde Antalya 1. İş Mahkemesinde açtığı alacak davası sonunda davanı kısmen reddine karar verildiğini, karara dayalı olarak yaptığı icra takibinde faizin yanlış hesaplandığım, yargılamanın makul sürede sonuçlanmadığım belirterek, adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş ve tazminat talep etmiştir.

İİ. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru, 7/1/2014 tarihinde Antalya 7. Asliye Hukuk Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinde Komisyona sunulmasına engel bir eksikliğin bulunmadığı tespit edilmiştir.

3. Birinci Bölüm Birinci Komisyonunca, 14/2/2014 tarihinde, kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.

4. Birinci Bölümün 13/3/2014 tarihli ara kararı gereğince başvurunun, kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına ve bir örneğinin görüş için Adalet Bakanlığına gönderilmesine karar verilmiştir.

5. Adalet Bakanlığının 8/4/2014 tarihinde, makul sürede yargılanma hakkının ihlali iddiası dışında diğer ihlal iddialarına yönelik olarak sunduğu görüş başvurucuya tebliğ edilmiş olup, başvurucu vekili tarafından Adalet Bakanlığı görüşüne karşı 22/4/2014 tarihli beyan dilekçesi ibraz edilmiştir.

111. OLAY VE OLGULAR

Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:

7. Başvurucu, 12/12/2003 tarihinde Antalya 1. İş Mahkemesinde bir ticaret şirketi aleyhine açtığı davada, 12/7/2001 tarihinden itibaren davalıya ait işyerinde çalıştığını, fazla çalışma ücretlerinin, aylık ücretlerinin ödenmediğini ileri sürerek işçilik alacaklarının ve tazminatlarının en yüksek mevduat faiziyle ödenmesini talep etmiştir.

8. Başvurucu, 1/3/2006 tarihli ıslah dilekçesi ile talebini artırmış, alacak ve tazminatların en yüksek mevduat faiziyle tahsilini istemiştir.

9. Başvurucu, 5/5/2008 tarihinde, E.2008/321 sayılı dosyasında açtığı ek davada, bakiye alacaklarının en yüksek mevduat faiziyle ödenmesini talep etmiş, Mahkemece ek dava dosyası, asil dava dosyası ile birleştirilmiştir.

10. Mahkemece, 30/9/2010 tarih ve E.2003/1059, K.2010/359 sayılı kararla; davanın kısmen kabulüne, 2.400,00 TL aylık ücret alacağı, 2.079,00 TL fazla çalışma ücreti alacağı, 492,50 TL hafta tatili ücreti alacağı, 133,33 TL bayram tatili ücreti alacağı ve 1.793,49 TL kıdem tazminatının davalıdan tahsiline, alacak ve tazminatların tamamına dava tarihinden itibaren en yüksek mevduat faizi yürütülmesine karar verilmiştir.

11. Tarafların temyizi üzerine, Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin 4/11/2013 tarih ve E.2011/37341, K.2013/27913 sayılı ilamıyla hüküm onanmıştır.

12. Onama kararı, 16/12/2013 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir.

13. Başvurucu, 5/8/2011 tarihinde Antalya 12. İcra Müdürlüğünün E.2011/8052 sayılı takip dosyasında, Antalya 1. İş Mahkemesinin kararına dayalı olarak, asıl alacaklar ve 13.679,86 TL işlemiş faizin tahsili amacıyla ilamlı icra takibi başlatmıştır.

14. İcra takibine konu miktarın teminat altına alınmış olması nedeniyle Yargıtay 9. Hukuk Dairesince 14/10/2011 tarihinde icranın geri bırakılmasına karar verilmiştir.

15. Dayalı şirket, 9/9/2011 tarihinde Antalya 2. İcra Hukuk Mahkemesinde başvurucu aleyhine açtığı şikayet davasında, icra takip talebinde alacakların T.C. Merkez Bankasının belirlediği en yüksek faiz oranı üzerinden hesaplama yapılarak tahsil talebinde bulunulduğunu, bankalarca fiilen uygulanan en yüksek faiz oranı üzerinden hesaplama yapılması gerektiğini, faiz oranının yüksek olduğunu ileri sürmüştür.

16. Mahkemece, 18/5/2012 tarih ve E.2011/936, K.2012/451 sayılı kararla; davanın kabulüne, Antalya 12. İcra Müdürlüğünün E.2011/8052 sayılı icra takibindeki faizin 9.929,43 TL olarak düzeltilmesine, kararın tefhim tarihinden itibaren 10 gün içinde Yargıtay'da temyiz yolu açık olmak üzere karar verilmiştir.

17. Temyiz üzerine, Yargıtay 8. Hukuk Dairesinin 4/12/2012 tarih ve E.2012/11152, K.2012/11809 sayılı ilamıyla, uyuşmazlık konusu kısmın 4.870,00 TL’yi geçmediği ve bu kararın İcra ve İflas Kanunu’nun 363. maddesinin birinci fıkrasının (1) numaralı bendine göre kesin olup, temyiz kabiliyetinin bulunmadığı gerekçesiyle temyiz dilekçesinin reddine, Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren 10 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine karar verilmiştir.

18. Karar düzeltme istemi, aynı Dairenin 9/5/2013 tarih ve E.2013/2205, sayılı ilamıyla reddedilmiştir.

19.Karar başvurucuya 19/6/2013 tarihinde tebliğ edilmiştir.

20. Başvurucu, 7/1/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

B. İlgili Hukuk

21. 12/1/2011 tarih ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “Usul ekonomisi ilkesi” kenar başlıklı 30. maddesi şöyledir:

“Hakim, yargılamanın makul süre içinde ve düzenli bir biçimde yürütülmesini ve gereksiz gider yapılmamasını sağlamakla yükümlüdür.”

22. 6100 sayılı Kanun’un “Diğer kanunlardaki yargılama usulü ile ilgili hükümler” kenar başlıklı 447. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:

“Diğer kanunların sözlü yahut seri yargılama usulüne atıf yaptığı hallerde, bu Kanunun bas it yargılama usulü ile ilgili hükümleri uygulanır.”

23. 30/1/1950 tarih ve 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 1. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

“İş Kanun una göre işçi sayılan kimselerle (o kanunun değiştirilen ikinci maddesinin Ç, D ve E fıkralarında istisna edilen işlerde çalışanlar hariç) işveren veya işveren vekilleri arasında iş akdinden veya iş Kanununa dayanan her türlü hak iddialarından doğan hukuk uyuşmazlıklarının çözülmesi ile görevli olarak lüzum görülen yerlerde iş mahkemeleri kurulur.”

24. 5521 sayılı Kanun’un 7. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

“İş mahkemelerinde şifahi yargılama usulü uygulanır. İlk oturumda mahkeme tarafları sulha teşvik eder. Uzlaşamadıkları ve taraflar veya vekillerinden birisi gelmediği takdirde yargılamaya devam olunarak esas hakkında hüküm verilir.”

25. 5521 sayılı Kanun’un 15. maddesi şöyledir:

“Bu Kanunda sarahat bulunmayan hallerde Hukuk Muhakemeleri Usulü Kanunu hükümleri uygulanır.”

26. 22/5/2003 tarihli ve 4857 sayılı İş Kanunu’nun “İşçinin haklı nedenle derhal fesih hakkı” kenar başlıklı 24. maddesi şöyledir:

“Süresi belirli olsun veya olmasın işçi, aşağıda yazılı hallerde iş sözleşmesini sürenin bitiminden önce veya bildirim süresini beklemeksizin feshedebilir:

İİ- Ahlak ve iyi niyet kurallarına uymayan haller ve benzerleri:

e) İşveren tarafından işçinin ücreti kanun hükümleri veya sözleşme şartlarına uygun olarak hesap edilmez veya ödenmezse,

IV. İNCELEME VE GEREKÇE

27. Mahkemenin 18/6/2014 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun

7/1/2014 tarih ve 2014/767 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü

A. Başvurucunun İddiaları

28. Başvurucu, 12/12/2003 tarihinde Antalya 1. İş Mahkemesinde açtığı dava sonunda alacaklarının kısmen reddedildiğini ve en yüksek mevduat faiziyle tahsile karar verildiğini, bir süre Almanya’da çalıştığı için oradaki ücreti üzerinden ödeme yapılması gerektiği, ayrıca ustabaşı olarak çalıştığı için buna göre ücretlerinin hesaplanması gerektiği halde, Türkiye’deki diğer işçilere ödenen ücret üzerinden hesaplama yapılarak karar verildiğini, faiz konusunda sadece mevduat faizine göre değerlendirme yapıldığını, halbuki altın fiyatlarının da dikkate alınması gerektiğini, bu şekilde işçi aleyhine, işveren lehine değerlendirme yapılarak eşitlik ilkesinin bozulduğunu, kararın 4/11/2013 tarihinde Yargıtay tarafından onanarak kesinleştiğini, İş Mahkemesi kararına dayalı olarak yaptığı icra takibi üzerine Antalya 2. İcra Hukuk Mahkemesinde aleyhine açılan şikayet davası sonunda, Kanun’da belirtilen faizin Merkez Bankası mevduat faizi olmasına rağmen, alacakların tahsilinde, Merkez Bankası mevduat faizinin değil, özel bankaların yıllık mevduata uyguladıkları mevduat faizi oranının uygulanması gerektiğinin belirtildiğini, yanlış değerlendirme sonucu faiz kaybının meydana geldiğini, Antalya 1. İş Mahkemesindeki yargılamanın makul sürede sonuçlanmadığını belirterek, adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

B. Değerlendirme

29. Başvuru dilekçesi ve ekleri incelendiğinde, başvurucunun, Antalya 1. İş Mahkemesinde açtığı dava sonunda işçi aleyhine, işveren lehine değerlendirme yapılarak karar verildiğini, bu şekilde eşitlik ilkesinin ihlal edildiğini ileri sürdüğü, ayrıca delillerin eksik ve hatalı değerlendirilmesi sonucu davanın kısmen reddine karar verilmesinin adil yargılanma hakkım ihlal ettiğini ileri sürdüğü anlaşılmıştır. Anayasa Mahkemesi, başvurucunun ihlal iddialarına ilişkin nitelendirmesi ile bağlı olmayıp hukuki nitelendirmeyi bizzat yapar. Anılan ihlal iddiaları, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ile Mahkemece verilen kararın adil olup olmamasına ilişkin olduğundan, bu iddiaların tamamı yargılamanın sonucunun adil olmadığı iddiası kapsamında değerlendirilmiştir. Öte yandan başvurucunun, Antalya 1. İş Mahkemesindeki davanın makul sürede sonuçlanmaması nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlali iddiası ile Antalya 2. İcra Hukuk Mahkemesinde aleyhine açılan şikayet davasının kabulüne karar verilmesi nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlali iddiası ayrıca değerlendirilmiştir.

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

a. Antalya 2. İcra Hukuk Mahkemesi Kararına Yönelik Adil Yargılanma Hakkının İhlali İddiası Yönünden

30. 30/3/2011 tarih ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un “Bireysel başvuru usulü” kenar başlıklı 47. maddesinin (5) numaralı fıkrası şöyledir:

“Bireysel başvurunun, başvuru yollarının tüketildiği tarihten; başvuru yolu öngörülmemişse ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren otuz gün içinde yapılması gerekir.”

-‘1. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün “Başvuru süresi ve mazeret” başlıklı 64. maddesinin 1) numaralı fıkrası şöyledir:

Bireysel başvurunun, başvuru yollarının tüketildiği tarihten, başvuru yolu öngörülmemişse ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren otuz gün içinde yapılması gerekir.”

32. Bireysel başvurunun ön şartlarından birisi de başvuru süresidir. Süre, başvurunun her aşamasında dikkate alınması gereken bir usul hükmüdür.

33. Bireysel başvuruların, 6216 sayılı Kanun’un 47. maddesinin (5) numaralı fıkrası ile İçtüzük’ün 64. maddesinin (1) numaralı fıkrası uyarınca, başvuru yollarının tüketildiği tarihten, başvuru yolu öngörülmemiş ise ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren otuz gün içinde Anayasa Mahkemesine doğrudan veya diğer mahkemeler yahut yurt dışı temsilcilikler vasıtasıyla yapılması gerekmektedir (B. No: 2012/1075, 12/2/2013, ŞŞ 18-19).

34. Başvuru konusu olayda, başvurucu, İş Mahkemesi kararına dayalı olarak yaptığı icra takibi üzerine Antalya 2. icra Hukuk Mahkemesinde aleyhine açılan şikayet davası sonunda, Kanun’da belirtilen faizin Merkez Bankası mevduat faizi olmasına rağmen, alacaklarının tahsilinde, Merkez Bankası mevduat faizinin değil, özel bankaların yıllık mevduata uyguladıkları mevduat faizi oranının uygulanması gerektiğinin belirtildiğini, yanlış değerlendirme sonucu faiz kaybının meydana geldiğini belirterek, adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

35. Başvurucu, Antalya 1. İş Mahkemesi kararına dayalı olarak 5/8/2011 tarihinde Antalya 12. icra Müdürlüğünde icra takibi başlatmış ve alacakların Merkez Bankasınca bildirilen en yüksek mevduat faiziyle tahsilini talep etmiştir. Davalının, Antalya 2. İcra Hukuk Mahkemesinde açtığı şikayet davası üzerine Mahkemece, davanın kabulü ile asıl alacağa uygulanan faizin özel bankalar tarafından uygulanan mevduat faizi olabileceği gerekçesiyle takip talebindeki faizin düzeltilmesine, tefhimden itibaren 10 gün içinde Yargıtay nezdinde temyiz kabil olmak üzere karar verilmiştir.

36. Temyiz üzerine, Yargıtay 8. Hukuk Dairesinin 4/12/2012 tarihli ilamıyla, uyuşmazlık konusu kısmın 4.870,00 TL’yi geçmediği ve İcra ve İflas Kanunu’nun 363/1. maddesine göre kesin olup, temyiz kabiliyetinin bulunmadığı gerekçesiyle temyiz dilekçesinin reddine, Yargıtay ilamına karşı karar düzeltme isteminde bulunulabileceğine karar verilmiştir. Karar düzeltme istemi de aynı Dairenin 9/5/2013 tarihli ilamıyla reddedilmiştir. Ret kararı başvurucuya 19/6/2013 tarihinde tebliğ edildiği halde, başvurucu, 7/1/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

37. Yukarıda anılan Kanun ve İçtüzük hükümleri uyarınca bireysel başvurunun, başvuru yollarının tüketildiği tarihten, başvuru yolu öngörülmemişse ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren otuz gün içinde yapılması gerekir.

38. Başvuru konusu olayda başvurucu, ihlale neden olduğunu iddia ettiği kararı

19/6/2013 tarihinde öğrendiği halde, bu tarihten itibaren otuz günlük başvuru süresinin geçmesinden sonra, 7/1/2014 tarihinde bireysel bulunmuştur. Dolayısıyla başvuruda süre aşımı bulunduğu sonucuna varılmaktadır.

39. Açıklanan nedenlerle, ihlale neden olduğu ileri sürülen karara ilişkin olarak otuz geçtikten sonra yapılan başvurunun bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin “süre aşımı” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi

b. Antalya 1. İş Mahkemesindeki Yargılamanın Sonucunun Adil Olmadığı İddiası Yönünden

40. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrası şöyledir:

“Bireysel başvuruda, kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlarda inceleme yapılamaz.”

41. 6216 sayılı Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:

“Mahkeme, ... açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir.”

42. 6216 sayılı Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasında açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Mahkemece kabul edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında ise açıkça dayanaktan yoksun başvurular kapsamında değerlendirilen kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikayetlerin bireysel başvuruda incelenemeyeceği kurala bağlanmıştır.

43. Anılan kurallar uyarınca, ilke olarak derece mahkemeleri önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile derece mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun esas yönünden adil olup olmaması bireysel başvuru incelemesine konu olamaz. Bunun tek istisnası, derece mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda bariz takdir hatası içermesi ve bu durumun kendiliğinden bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlükleri ihlal etmiş olmasıdır. Bu çerçevede, kanun yolu şikayeti niteliğindeki başvurular, bariz takdir hatası bulunmadıkça Anayasa Mahkemesince incelenemez (B. No: 2012/1027, 12/2/2013, Ş 26).

44. Somut olayda başvurucu, 12/12/2003 tarihinde Antalya 1. İş Mahkemesinde açtığı dava sonunda taleplerinin kısmen reddedildiğini ve en yüksek mevduat faiziyle tahsile karar verildiğini, bir süre Almanya’da çalıştığı için oradaki ücreti üzerinden ödeme yapılması gerektiğini, ayrıca ustabaşı olarak çalıştığı için buna göre ücretlerinin hesaplanması gerektiği halde, Türkiye’deki diğer işçilere ödenen ücret üzerinden hesaplama yapılarak karar verildiğini, faiz konusunda sadece mevduat faizine göre değerlendirme yapıldığını, halbuki altın fiyatlarının da dikkate alınması gerektiğini, bu şekilde işçi aleyhine, işveren lehine değerlendirme yapılarak eşitlik ilkesinin bozulduğunu belirterek, adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

45. Başvurucunun, Antalya 1. İş Mahkemesinde açtığı davada, Mahkemece tarafların delilleri toplanmış, başvurucunun tanıkları dinlenmiş, başvurucunun çalıştığı döneme ait sigorta sicil kayıtları incelenmiş ve bilirkişi raporu alınmıştır. Mahkeme, tüm delilleri değerlendirerek, başvurucunun ücretlerinin ödenmemesi nedeniyle iş akdinin haklı nedenle feshedildiği gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar vermiştir.

46. Mahkemenin gerekçesi ve başvurucunun iddiaları incelendiğinde, iddiaların özünün derece mahkemeleri tarafından delillerin değerlendirilmesinde ve hukuk kurallarının yorumlanmasında isabet olmadığına ve esas itibarıyla yargılamanın sonucuna ilişkin olduğu anlaşılmaktadır.

47. Başvurucu, yargılama sürecinde karşı tarafın sunduğu deliller ve görüşlerden bilgi sahibi olamadığına, kendi delillerini ve iddialarım sunma olanağı bulamadığına, karşı tarafça sunulan delillere ve iddialara etkili bir şekilde itiraz etme fırsatı bulamadığına ya da uyuşmazlığın çözüme kavuşturulmasıyla ilgili iddialarının derece mahkemeleri tarafından dinlenmediğine ilişkin bir bilgi ya da kanıt sunmadığı gibi Mahkeme kararlarında bariz takdir hatası oluşturan herhangi bir durum da tespit edilememiştir.

48. Açıklanan nedenlerle, başvurucu tarafından ileri sürülen iddiaların kanun yolu şikayeti niteliğinde Olduğu ve derece mahkemesi kararlarının bariz bir takdir hatası içermediği anlaşıldığından, başvurunun bu kısmıma, diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

e. Antalya 1. İş Mahkemesindeki Yargılamanın Makul Sürede Tamamlanmadığı İddiası Yönünden

49. Başvurucunun Antalya 1. İş Mahkemesindeki yargılamanın uzunluğuyla ilgili şikayeti açıkça dayanaktan yoksun olmadığı gibi bu şikayet için diğer kabul edilemezlik nedenlerinden herhangi biri de bulunmamaktadır. Bu nedenle, başvurunun bu bölümüne ilişkin olarak kabul edilebilirlik kararı verilmesi gerekir.

2. Esas Yönünden

50. Başvurucu, 12/12/2003 tarihinde Antalya 1. İş Mahkemesinde açtığı alacak ve tazminat davasının makul sürede tamamlanmadığını belirterek, adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

51. Adalet Bakanlığı, makul sürede yargılanma hakkının ihlali iddiasına ilişkin olarak görüş sunulmayacağını bildirmiştir.

52. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ile 6216 sayılı Kanun’un 45. maddesinin (1) numaralı fıkrası hükümlerine göre, Anayasa Mahkemesine yapılan bir bireysel başvurunun esasının incelenebilmesi için, kamu gücü tarafından müdahale edildiği iddia edilen hakkın Anayasa’da güvence altına alınmış olmasının yanı sıra Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) ve Türkiye’nin taraf olduğu ek protokollerinin kapsamına da girmesi gerekir. Bir başka ifadeyle, Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanı dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi mümkün değildir (B. No: 2012/1049, 26/3/2013, * 18).

53. Anayasa’nın “Hak arama hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya dayalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”

54. Anayasa’nın “Duruşmaların açık ve kararların gerekçeli olması” kenar başlıklı

141. maddesinin dördüncü fıkrası şöyledir:

'davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılması yargının görevidir.'

55. Sözleşme’nin “Adil yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

“Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak görülmesini isteme hakkına sahiptir.”

56. Sözleşme metni ile AİHM kararlarından ortaya çıkan ve adil yargılanma hakkının somut görünümleri olan alt ilke ve haklar, Anayasa’nın 36. maddesinde yer verilen adil yargılanma hakkının da unsurlarıdır. Anayasa Mahkemesi de Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı bir çok kararında, ilgili hükmü Sözleşme’nin 6. maddesi ve AIHM içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle, gerek Sözleşme’nin lafzi içeriğinde yer alan gerek AIHM içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dahil edilen ilke ve haklara, Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir (B.No: 2012/13, 2/7/2013, * 38).

57. Somut başvurunun dayanağını oluşturan makul sürede yargılanma hakkı da yukarıda belirtilen ilkeler uyarınca adil yargılanma hakkının kapsamına dahil olup, ayrıca davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılmasın yargının görevi olduğunu belirten Anayasa’nın 141. maddesinin de, Anayasa’nın bütünselliği ilkesi gereği, makul sürede yargılanma hakkının değerlendirilmesinde göz önünde bulundurulması gerektiği açıktır.

58. Anayasa’nın 36. maddesi ve Sözleşme’nin 6. maddesi uyarınca, medeni hak ve yükümlülükler ile cezai alanda yöneltilen suçlamalara ilişkin uyuşmazlıkların makul sürede karara bağlanması gerekmektedir. Başvuru konusu olayda, işçi alacaklarının ve tazminatlarının ödenmesi amacıyla açılan bir dava bulunmakta olup, bu sorunun çözümüne yönelik olarak 5521 ve 6100 sayılı Kanun’larda yer verilen usul hükümlerine göre yürütülen somut yargılama faaliyetinin, medeni hak ve yükümlülükleri konu alan bir yargılama olduğunda kuşku bulunmamaktadır.

59. Makul sürede yargılanma hakkının amacı, tarafların uzun süren yargılama faaliyeti nedeniyle maruz kalacakları maddi ve manevi baskı ile sıkıntılardan korunması ile adaletin gerektiği şekilde temini ve hukuka olan inancın muhafazası olup, hukuki uyuşmazlığın çözümünde gerekli özenin gösterilmesi gereği de yargılama faaliyetinde göz ardı edilemeyeceğinden, yargılama süresinin makul olup olmadığının her bir başvuru açısından münferiden değerlendirilmesi gerekir (B.No: 2012/13, 2/7/2013, * 40).

60. Davanın karmaşıklığı, yargılamanın kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun davanın hızla sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar, bir davanın süresinin makul olup olmadığının tespitinde göz önünde bulundurulması gereken kriterlerdir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, ** 41—45).

61. Ancak, belirtilen kriterlerden hiçbiri makul süre değerlendirmesinde tek başına belirleyici değildir. Yargılama sürecindeki tüm gecikmelerin ayrı tespiti ile bu kriterlerin toplam etkisi değerlendirilmek suretiyle, hangi unsurun yargılamanın gecikmesi açısından daha etkili olduğu saptanmalıdır (B. No: 2012/13, 2/7/2013, Ş46).

62. Yargılama faaliyetinin makul sürede gerçekleşip gerçekleşmediğinin saptanması için öncelikle uyuşmazlığın türüne göre değişebilen, başlangıç ve bitiş tarihlerinin belirlenmesi gereklidir.

63. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin makul süre değerlendirmesinde, sürenin başlangıcı kural olarak, uyuşmazlığı karara bağlayacak yargılama sürecinin işletilmeye başlandığı, başka bir deyişle davanın ikame edildiği tarih olup, bu tarih somut başvuru açısından 12/12/2003 tarihidir.

64. Davanın ikame edildiği tarih ile Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuruların incelenmesi hususundaki zaman bakımından yetkisinin başladığı tarihin farklı olması halinde, dikkate alınacak süre, 23/9/2012 tarihinden sonra geçen süre değil, uyuşmazlığın başlangıç tarihinden itibaren geçen süredir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, Ş 51).

65. Sürenin bitiş tarihi ise, yargılamanın sona erme tarihidir (B. No: 2012/132/7/2013, Ş52).

66. İş mahkemelerinin görevi 5521 sayılı Kanun’un 1. maddesinde düzenlenmiştir. Anılan maddede, işçiyle işveren veya işveren vekili arasında iş akdinden veya İş Kanunu’na dayanan her türlü hak iddialarından doğan hukuk uyuşmazlıklarının iş mahkemelerinde çözümleneceği hüküm altına alınmıştır.

67. Bu şekilde kanun koyucu, iş hukukunun çalışanı koruyucu niteliğini ve iş davalarının özelliklerini dikkate alarak genel mahkemelerin dışında özel bir iş yargılaması sistemi oluşturmuş ve iş davalarının, konunun uzmanı mahkemelerce mümkün olduğunca hızlı, basit ve ucuz bir biçimde sonuçlandırılmasını amaçlamıştır (B.No:2013/4701, 23/1/2014, Ş 47).

68. Adil yargılanma hakkı Devlete, uyuşmazlıkların makul süre içinde nihai olarak sonuçlandırılmasını garanti edecek bir yargı sistemi kurma ödevi yükler. İş akdinin haklı nedenle feshedildiği iddiasıyla açılan alacak ve tazminat davasında derhal bir yargı kararı verilmesinde, çalışanın önemli bir kişisel yararı bulunmaktadır. Bu nedenle iş uyuşmazlıklarının ivedilikle çözülmesi hususunda yargı organlarının özel bir itina göstermesi gerekir (B.No: 2013/4701, 23/1/2014, Ş 48).

69. 6100 sayılı Kanun’un 30. maddesinde uyuşmazlıkların makul sürede çözümlenmesi gerektiği belirtilmiş, bu amaçla 6100 sayılı Kanun’un 447. maddesiyle 5521 sayılı Kanun’un 7. maddesinde olduğu gibi daha önce yürürlüğe girmiş olan kanunlarda yer alan sözlü ve seri yargılama usulleri kaldırılmış ve iş hukuku uyuşmazlıklarında da uygulanmak üzere basit yargılama usulü getirilmiştir. Dolayısıyla işçi alacaklarının ve tazminatlarının ödenmesi amacıyla açılan davalarda takip edilmesi gereken yargılama usulü, 6100 sayılı Kanun’un yürürlüğe girdiği 1/10/2011 tarihinden itibaren basit yargılama usulü olmuştur.

70. Basit yargılama usulü, 6100 sayılı Kanun’un 316. maddesinde yer alan davalar ile kanunlarda açıkça belirtilen bazı davalarda uygulanan ve yazılı yargılama usulünden daha basit ve çabuk işleyen, daha kısa bir incelemeye ihtiyaç duyan ve daha kolay bir inceleme ile sonuçlandırılabilecek dava ve işler için kabul edilmiş bir yargılama usulüdür (B. No:

2013/772 7/11/2013, 65).

71. Başvuru konusu olayda, başvurucu, 12/12/2003 tarihinde Antalya 1. İş Mahkemesinde alacak ve tazminat davası açmıştır. Mahkemece tensip zaptının düzenlenmesinden sonra tarafların delilleri toplanmış, başvurucunun sigorta sicil kayıtları incelenmiş ve tanıkları dinlenmiştir. Almanya Başkonsolosluğu aracılığıyla başvurucunun Almanya’da çalıştığı işyeri araştırılmıştır. 16/6/2005 tarihli duruşmada bilirkişi raporu alınmasına karar verilmiş, 2/3/2006 tarihli duruşmada tek kişilik hesap bilirkişisi raporu okunmuştur. Başvurucu, ıslah dilekçesi vererek dava değerini artırmıştır. Rapora itiraz üzerine 2/5/2006 tarihli duruşmada iş hukuku uzmanı ve makine mühendisi bilirkişiden rapor alınması için İstanbul Nöbetçi İş Mahkemesine talimat yazılmasına karar verilmiş, 6/2/2008 tarihinde rapor okunmuştur. Başvurucunun 5/5/2008 tarihinde aynı Mahkemede açtığı dava dosyası, 12/12/2003 tarihinde açtığı dava dosyası ile birleştirilmiştir. Birleştirme kararından sonra taraflara, birleşen davaya ilişkin olarak tüm delillerini sunmaları için süre verilmiş, başvurucunun tanıklar dinlenmiş ve 27/5/2009 tarihinde hesap bilirkişisinden rapor alınmasına karar verilmiştir. 1/9/2010 tarihinde bilirkişi raporu okunmuş ve taraflara rapora karşı beyanda bulunmaları için süre verilmiştir.

72. Mahkemece 30/9/2010 tarihinde asıl ve birleşen davanın kısmen kabulüne karar verilmiş, temyiz üzerine, Yargıtay 9. Hukuk Dairesince 4/11/2013 tarihinde hüküm onanmıştır. Karar düzeltme yolu kapalı olan hüküm anılan tarihte kesinleşmiştir.

73. Yargılama sürecinde Mahkemece yaklaşık üç ay aralıklarla duruşmalar yapıldığı ve iki dereceli yargılama sisteminde davanın yaklaşık on yıl sürdüğü belirlenmiştir.

74. Yargılama sürecinde davanın taraflarının yargılamayı geciktirici yöndeki işlem ve davranışları kural olarak, yargılamanın uzamasında taraf kusuru olarak kabul edilmekte ise de, yargılama makamlarının ilgili usuli imkanları kullanmak suretiyle bu girişimleri engelleme sorumluluğu bulunmaktadır. Bu kapsamda, başvurucunun tutumunun yargılamanın uzamasına özellikle bir etkisi Olduğu tespit edilememiştir.

75. Başvuru konusu yargılamada söz konusu olduğu gibi, verilen birleştirme kararının adaletin daha iyi gerçekleştirilebilmesi için makul olduğu değerlendirilebilirse de, bu tür kararların yargılamayı uzatacağı göz önünde bulundurularak, yargılamanın diğer aşamalarında sürecin hızlandırılması hususunda daha fazla gayret ve özen gösterilmesi gerektiği açıktır.

76. Başvurunun değerlendirilmesi neticesinde, başvuruya konu iş akdinin haklı nedenle feshinden kaynaklandığı ileri sürülen tazminat ve alacakların ödenmesi amacıyla açılan dava; hukuki meselenin çözümündeki güçlük, maddi olayların karmaşıklığı, delillerin toplanmasında karşılaşılan engeller, taraf sayısı gibi kriterler dikkate alındığında karmaşık olmaktan uzaktır. Başvurucunun tutum ve davranışlarıyla ve usuli haklarını kullanırken özensiz davranmasıyla yargılamanın uzamasına önemli ölçüde sebep olduğu da söylenemez.

77. Başvurunun konusu olan tazminat ve alacak davasında yargılama sürecindeki gecikmeler ayrı ayrı değerlendirildiğinde ve işçi alacağı ile iş hukukuna dayalı tazminat davalarının niteliği, başvurucu açısından taşıdığı değer ve başvurucunun davadaki menfaati dikkate alındığında, yaklaşık on yıllık yargılama sürenin makul olmadığı açıktır.

78. Belirtilen nedenlerle, başvurucunun Anayasa’nın 36 maddesinde güvence altına alınan makul surede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir

3. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden

79. Başvurucu, uzun süren yargılama nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğinin tespitini ve 20.000,00 TL manevi tazminat ödenmesini talep etmiştir.

80. Adalet Bakanlığı görüş yazısında, hakkaniyete uygun bir tazminata karar verilmesinin yerinde olabileceğini belirtmiştir.

81. 6216 sayılı Kanun’un “Kararlar” kenar başlıklı 50. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:

“Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi halinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir. Ancak yerindelik denetimi yapılamaz, idari eylem ve işlem niteliğinde karar verilemez.”

82. Başvurucunun açtığı tazminat davasının makul olmayan yaklaşık on yıllık süreçte sonuçlandırılmış olması nedeniyle, başvurucuya yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararı karşılığında takdiren 10.800,00 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.

83. Başvurucu tarafından yapılan ve dosyadaki belgeler uyarınca tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.500,00 TL vekalet ücretinden oluşan toplam 1.706,10 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.

V. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Başvurucunun,

1. Antalya 2. İcra Hukuk Mahkemesi kararına yönelik adil yargılanma hakkının ihlali iddiasının “süre aşımı” nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUGUNA,

2. Antalya 1. İş Mahkemesindeki yargılamanın sonucunun adil olmadığı yönündeki iddiasının “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

3. Antalya 1. İş Mahkemesindeki yargılamanın makul sürede sonuçlandırılmadığı yönündeki iddiasının KABUL EDİLEBİLİR OLDUGUNA,

4. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılama hakkının İHLAL EDİLDİGINE,

B. Başvurucuya l0.800,00 TL manevi TAZMİNAT ÖDENMESİNE,

C. Başvurucunun tazminata ilişkin diğer taleplerinin REDDİNE,

D.Başvurucu tarafından yapılan 206,10 TL harç ve 1.500,00 TL vekalet ücretinden oluşan toplam 1.706,10 TL yargılama giderinin BAŞ VURUCUYA ÖDENMESİNE,

E. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede gecikme olması halinde, bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,

18/6/2014 tarihinde OY BİRLIĞİYLE karar verildi.

Facebook ile paylaş Twitter ile paylaş

Aksarı Avukatlık Bürosu - © - 2024